BARIŞ Herkesin Dilinde, Ancak İklim Değişiyor
Zaten BARIŞ sözcüğü herkesin dilindeydi. Halk TV’deki sevgili kardeşlerimin “bilirkişi davası” beraat ile sonuçlanınca bir rahatladım, ama iklim tam Mart havası! Bir anda bozuveriyor.
Nitekim sisli puslu hava bastırmaya başladı. İşaretler birbirini izledi. Bahçeli mesela, ameliyatı sonrasındaki en uzun açıklamasında Öcalan’ın “ateşkes” açıklamasını doğru ve dengeli bulmadığını söyledi. Bununla kalmadı, sürecin çerçevesini bir hayli kalın çizgilerle sınırladı:
“YPG’nin ve buna benzer terörist oluşumların anılan çağrıdan muaf ve istisna olduklarını iddia etmeleri, çatlak ses çıkaranların bu mesnetsiz görüşü bir plan dahilinde paylaşmaları örgütsel ve kurucu önderliğin doğasıyla tamamıyla çelişkilidir. Terör örgütünü kuran feshini istemiştir.
Bunun dışında zamana oynamak, ortamı bulandırmak, süregelen pozitif gündemi tahrip ve tahrik edici nitelikte top çevirmek, siyasi ve hukuki düzenleme taleplerini yoğunlaştırmak aymazlıktır.”
Siyasi ve hukuki düzenleme taleplerini böylesine keskin ifadelerle reddetmek ne anlama geliyor, bir düşünün.
İktidarın kayyım stratejisinden yakınmak ve aslında emekleme çağındaki demokrasilerde bile görülmeyen bir uygulamadan vazgeçilmesini beklemek şu kıymetli süreci bombalamak mı oluyor?
Doğrusu benim aklıma, geçmiş deneyimlere de bakarak bambaşka bir ihtimal geliyor. Peş peşe anketler Cumhur İttifakı’na kötü haberler veriyor. Aralarında bir zamanlar AKP’ye yakın ya da AKP için anket yapmış şirketler dahil, neredeyse tamamında “CHP iktidar partisinin önünde” görünüyor.
Biz bu tabloyu 2015 Haziran seçimlerinde ve sonraki tartışmalarda konuşmuştuk. O sırada “AÇILIM” adı verilen süreç AKP oylarını eritmiş… Bunun üzerine önce süreç sonra da seçim iptal edilmişti!
Acaba şimdi de anketler, bir yandan ekonomik buhran bir yandan ne olduğunu anlayamadığımız süreç nedeniyle oyları eritti de Saray’da alarm zilleri mi çaldırdı? Acaba “İPE UN MU SERİLİYOR YİNE”?
DEM cephesi de kaygılı. Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, t24’te Cansu Çamlıbel’e konuşurken şöyle diyor:
“Kayyım ataması yürütmeden bağımsız bir şey olamaz. Yani Siirt kayyımının önceden isimliğini hazırlaması sadece kendi iradesi değil, belli ki yukarıdan bu konuda zaten daha önceden bir bilgi almıştır. Bunlar bu süreci gerçekten baltalayan sabotajdır. Bu süreçte eğer bir samimiyet testi yapılacaksa, bunlar samimi olmayan hareketlerdir.”
SABOTAJ nitelemesi, başlı başına kritik bir tespit. Ancak röportajın tamamını okuduğunuzda -ki mutlaka okuyun- kaygıların, soruların boyutunu anlıyorsunuz. Bakırhan sadece kayyımdan söz etmiyor. İstanbul Barosu’na, yazar çizerlere yapılanları da SABOTAJ diye tanımlıyor. Dahası Öcalan’ın da bunu dile getirdiğini söylüyor.
En tuhaf.. Ancak Türkiye’nin bu günkü siyasi ikliminde görebileceğiniz ihtimali.. Yani Bahçeli ve AKP’nin “Öcalan’ın çağrısı PYD’yi de kapsamalı” çıkışının akıbetini ise şöyle görüyor:
“Bize kalırsa heyetimizin Rojava’ya da gitmelerinde yarar var. Anlamak, tanımak, bilmek, onları dinlemek. Çünkü orada durum başka, başka denklemler var. Orada bir koalisyon var, uluslararası güçler var. Ancak Devletten onay almadan gidilmez. Sonra orada bir SDG komutanıyla bir resmin çıkar, buraya gelirsin, örgüt yöneticisi diye muamele yapılabilir.”
Olur mu olur.
Neler olmuyor ki!
Yarın Çağlayan’a işte böyle bir ara dönem duygusuyla gideceğim. Kapıyı çalan barış müjdesi mi, yoksa “ayaklarımızı denk almamızı sağlayacak sopa” mı, göreceğiz.
Gerçi sevgili arkadaşım Mehmet Y. Yılmaz’ın geçenlerde yazdığı gibi, “Otokrat yatıp demokrat kalkılmaz..”
Saray’ın en vahşi kalemlerinden İsmail Kılıçarslan, Suriye’deki Alevi katliamını nefret suçuna en açık ve somut örnek sayılabilecek yazısında
Diye yazdı ve bir “ahmak” sözcüğüne ne cezalar hayal edenlerin buna gıkı çıkmadı ya!
Yazı konuyu getirip Özgür Özel ve İmamoğlu’na bağladı ve iktidar yine kulağının üzerine yattı ya!
Saray’ın bir başka “çalışkan” yazarı, Abdülkadir Selvi de Suriye’deki katliamı neredeyse demokratikleşme sürecindeki ülkede “oyun bozanların işi” diye yorumladı.. Ve istihbarat notlarına dayandığı anlaşılan yazısıyla Şara rejimine sahip çıktı ya!
Demokrasiyi ara ki bulasın.!
Yine de, o zaman zaman sığındıkları “konjonktür” çerçevesini göz ardı etmesek derim.
Belki de konjonktür, yani Trump Çağı.. ABD-Rusya yakınlaşması.. Bu kaygıyla tazelenen Türkiye-Avrupa Birliği flörtü.. Belki bu bahar barış tomurcuklanır.
Mesela yani!!!
Bu akşamki kabine toplantısı sonrası Erdoğan’ın yapacağı açıklama çok şey anlatacak. Ama ben onları ancak çarşamba günü ele alabileceğim. Zira yarın ağır cezada duruşmam var. Haberin haber olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Sonrasında görüşmek üzere.. Sevgilerimle..
More Stories
Uyurken dolandırıp kredi kartından 296 bin lira çektiler
TÜSİAD Başkanı Turan ve YİK Başkanı Aras hakkındaki iddianame kabul edildi
Konut kredisinde faiz değişti: 1 Milyon liranın geri ödemesi belli oldu